Kur'an-ı Kerimde bazı lafızlar vardır ki tamamıyla zıt bir mana ifade der. Bu da Kur'an-ı Azimüşşan'ın en hayretlik ve hayranlık uyandıran güzelliklerindendir. Bundan bir katreyi arz etmemiz icap etti. Allah'a hamd olsun.
ZITLARIN ESRARLI AŞKI
Kur`an-ı Kerimde bazı lafızlar vardır ki tamamıyla zıt bir mana ifade der. Bu da Kur`an-ı Azimüşşan`ın en hayretlik ve hayranlık uyandıran güzelliklerindendir. Bundan bir katreyi arz etmemiz icap etti. Allah`a hamd olsun.
ÂBİD
Âbid, hem kul hem de hür manasındadır. Abid kul demektir. İnsan haklıdır. Çünkü hakkı bildiği ve hak ile davrandığı varsayılır. Bu nedenle hem hakka boyun eğer hem de hakkı üstün tutar. Bu da abd olarak insanı hem kul yapar hem de hür kılar. Binaenaleyh insanın abidliği hem hürriyet hem kulluktur. İnsan, kulluk etmediğinde yani sadece özgür olduğunda halksızdır. Halkasızdır. Başıboştur. Bu nedenle hürriyeti boştur, boşluktur. Öte yandan sadece kul olup hiç hürriyeti arzulamadığında da insan haksızdır. Kendinde hakkın gücünü ve onurunu görmez olur. Sadece boyun eğmeyi bilir.
KUL MU KÖLE Mİ?
Allah (cc) insanı halife olarak yaratmıştır. Bu nedenle köle olmasını istemiyor. Kul olmasını istiyor. Çünkü kölenin özgürlüğü yoktur. Bu nedenle onun aşkı özgürce olmaz. Oysa Hak Teâlâ insanın kendisine köle değil kul olmasını ister. Kula abd köleye ise rakabe denir. Bu nedenle Allah (cc) birçok kefarette köle-rakabe azat edilmesini buyurmuştur.
Hadiste insanın namazda kıyamda çok aziz durmasını buyurmuştur. Çünkü burada Hak adına ayakta olduğunu unutmamalıdır. Kayyum sadece Allah`tır. O da burada kuluna kıyam gücünü vermişse bunun tecellisine layık olacaktır. Zira Allah`ın halifesi olmak O`nun izniyle kaim makam olmaktır. Bu makamda kaim olanın da köle olması caiz değildir. Buna karşılık insan secdedeyken zilletin en alt mertebesini hissetmelidir. Çünkü burada insan sadece ve sadece kuldur. Halife değildir.
ADALET
Adalet zıt manası olan lafızlardandır. Hem denge hem de meyletme anlamındadır. Adalet kişiye hak ettiği muameleyi yapmaktır. Adalette hiçbir olumsuzluk yoktur. Ne olursa olsun, lehinde veya aleyhinde görünsün adalet kişinin lehindedir. Adalet birbirine zıt iki yöne sahiptir. İki taraftan birinin lehine meylederken diğerinin aleyhine meyleder. Ama herhalde adalet ıslah edicidir. Tadil eder. Adalet, bir tadilattır. Bozulmuş olanı ıslah eder. Eğri büğrü olanı düzelterek düzgün hale gelir.
ÂDEM
Âdem lafzı hem tek renk hem de çok renklilik gibi tamamen zıt bir manaya sahiptir. Âdem Halife olarak insanlığın bütün renklerini hakkın kendisine ait gördüğü için tek renk manasındadır. Fakat öte yandan Âdem halkın da babasıdır. Her renk ondandır. Her renk onundur. Ondan çok renkliliğin sadır olması gerekir ki çokluğun birliğini, birliğin çokluğunu ve de çeşitliliğini temsil etsin. O sadece tek bir renk olduğunda renksizleşir. Sadece çok renkli olduğunda karışır, karmaşıklaşır. Ahengini ve bütünlüğünü kaybeder.
Siyah bütün renklerin karışımıdır. Yani siyah bütün renkleri bünyesinde barındırır ama hiç birini göstermez. Siyah renk bütün renklerin kesişme noktasıdır. Beyaz ise renklerin ışığının kesişme noktasıdır. İşte âdem böyledir. Hem siyah hem beyaz hem de bütün renklerdir.
ÂLİM
Âlim zıt manalı lafızlardandır. Âlim ilim sahibi olan demektir ve cahilin zıddıdır. Âlimin ilmi arttıkça cahilliği artar. Çünkü ufku genişledikçe bilgisinin azlığına ve kısıtlılığına şahit olur. Bu da aynı anda hem âlim hem de cahil olması sonucunu doğurur.
Âlim malumat sahibi kimsedir. Malum meçhulün belirsizliğin zıddıdır. Buna göre insan malumat sahibi oldukça meçhul olur. Sır sahibi olarak toplum içinde bir meçhul haline gelir. Bu nedenle en çok meçhul olanlar en malumat sahibi olanlardır. Buna göre malumatı az olanın meçhul olma durumu da azdır.
Âlim, Allah`ın ismidir. O hem bilen hem de bilinendir. Fakat ne kadar bilinse de onu bilmenin sınırı ve sonu yoktur. Bu nedenle Allah (cc) sonsuz derecede malum sonsuz derecede sırdır.
BEKE
Beke ağlamaktır. Ama aynı zamanda ve aynı anda zıt manaya gelen tezatlı kelimelerdendir. Çünkü bir manası da şarkı söylemektir. Şarkı söylemek ve ağlamak da tezattır.
O hem güldürür hem de ağlatır.(Necm:43) güneş varken gök açıkken kâinatın yüzü gülüyor. Sonra gaym yani bulut toplanmaya başlayınca âlemi bir hüzün kaplıyor. Bulut yoğunlaştıkça ve morardıkça hüzün artıyor. Sonra bu hüzün ağlamaya dönüyor. İşte o zaman göğün gözyaşları yağmur olarak rahmet olarak yere iniyor. O zaman kurumuş toprak canlanmaya ve kabarmaya başlıyor. Sonra yerin yüzünde güller açıyor. Böylece hüzün rahmet oluyor. Bu nedenle Allah (cc) başka ayette “Gülüyorsunuz ama ağlamıyorsunuz”(Necm:60) yani aslında ağlamanız da sonuç itibariyle sevinç ve rahmettir. O da yüzün gülmesidir. Ya da siz ağlamayı gülmenin zıddı olarak görüp ondan kaçınıyorsunuz ama aslında o rahmetin sırrıdır.
SEMED
Semed zıt manalı lafızlardandır. Hem hüzün hem de sevinci ifade eder. “Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz, siz semed halindesiniz”(Necm:60) buyrulur. Yani hem neşeli hem de hüzünlüsünüz manasındadır. Çünkü semdin aslı gübredir. Toprak gübreliyse ona sadece güneş de yağmur da yetmez ayrı ayrı ikisi de lazımdır. Güneş açık havadır. Açık hava, güneşin çıkması adeta göğün gülümsemesidir. Yağmurun yağması için de göğün önce kapanık hüzünlenmesi sonra da gözyaşı dökmesi gerekir. Aksi takdirde sadece güneş yakar sadece yağmur boğar. Her zaman gülmek kalbi öldürür. Her zaman ağlamak insan tabiatını boğar.
EMÎN
Emin, zıt manalı lafızlardandır. Zira emin hem güvenen hem de güvenilendir. Emin hem tasdik eden hem de güven verendir. Bir kimse eğer emin olarak güvenilen olmak istiyorsa güvenmek zorundadır. Sadık olacak ki sadakat bulsun. Onaylayacak ki onaylansın. Güven verecek ki güvenilsin. Korku salmayacak ki, kendisi de güven duygusu yaşasın. Emanet ehli olacak ki toplumda itibar ve kıymet sahibi olsun. “O, Allaha inanır müminlere güvenir” buyrulur.
HAFİ
Kıyamet muhakkak atidir-her an gelmededir. Onu gizli tutuyorum ki-onu açıklıyorum ki her nefis yaptığının karşılığını görsün.(AHA)
Ayette geçen ihfa zıt mana ifade eden, "hem açığa vurulan hem de saklanan haber" manasındadır. Bu bağlamda örneğin şimşeğin parıltısına da "hafiye" denir. Zaten saklı şey gizli kalmaz. Mutlaka bir şekilde ortaya çıkar.
Hayata baktığımızda bu ayetin tecellisini net bir şekilde görürüz. Bazıları için kıyamet tamamen hatırda olmayan saklı bir şey iken bazıları için de hep hatırlanır. Demek ki burada hafilik kişinin şuuruna, basiretine ve uyanıklığına göre göreceli bir durumdur. Bazıları için kıyamet ve ahiret neredeyse tamamen gizili bir husus iken bazıları için de nerdeyse tamamen açıktır.
MÜSAVİ
Müsavi-siva zıt manalı lafızlardandır. Müsavi hem eşit hem de farklı manasındadır. “Rabbinin yüce ismini tesbih et. O ki yarattı ve tesviye etti.”(A`la:1-2) buyrulur. Ayeti kerimede geçen “sevva” tesviyeden gelir. Yani Allah (cc) her şeyi yarattıktan sonra bir de tesviye eder. Seviye, müsavat(eşitlik) ve istiva aynı köktendir.
Allah (cc), tesviye ederek düzeltir ve düzleştirir. O`nun tesviyesi hep hayır ve adalettir. Müsavattır. Eşitliktir. Fakat herkes sonucu kendi durumuna, amel ve makamına göre müşahede eder.
Allah (cc), arşa istiva etmiştir. İstivanın mahiyetini ancak Allah bilir. Fakat istivanın hükmünden nasiplenmek mümkündür. İstiva ile Hak Teâlâ, hükümete ve hükümranlığa dair insanlar için mesajlar vermiştir. Buna göre istiva ile Allah (cc), memleketinde her şeyi tesviye ederek müsavi kılmıştır. Tesviye, düzeltmek ve düzleştirmektir. Uyumsuz ve faydasız fazlalığı izale ederek ve eksiği tamamlayarak ıslah etmektir. Barıştırmaktır. Bu tesviyeye gönülden uyan düzelir, ıslah olur. Bu tesviyeye uymayan düzleşir, terbiye olur. Olmadı en sonunda düz olur, yerle bir olur. Allah (cc), azgın Semud kavmini de tesviye etti. (Şems:14). Fakat onlar bu tesviyede müsavi olmayı, adil olmayı kabul etmediler. Seviyelerini adaletle değil, azgınlıkla yükseltmeye çalıştılar. Bunun sonucu olarak Allah (cc), onları tesviye etti. Fakat bu tesviye onları düzeltmedi, düz etti. Buna göre gönülden Hakkın tesviyesine boyun eğen kimse düzelir. Zorla uyan ise düzleşir, düz olur. Böylece sonuç itibarıyla adalet ve müsavat tahakkuk eder.
Allah (cc) arşa istiva ettiği için O`nun mülkünde her şey müsavidir. Hak ve adalet açısından aynı seviyededir. Bu bağlamda üstünlük mekânda değil, imkân ve mekânette yani konumdadır. Bütün insanların kıvamı aynıdır ama kıymetleri farklıdır. Allah`ın tesviyesiyle ileri giden azgınların seviyesi düşürülür. Muttakilerin de seviyesi yükseltilir. Böylece Allah`ın mülkünde istivaya bağlı olarak adalet tahakkuk eder.
Psikolojik, sosyolojik, ekonomik, siyasi, bireysel ve toplumsal bütün sorunların çözümü ancak tesviye ile olur.
ZALİM
Zalim zıt manalı lafızlardandır. Zira zulmeden kimse zahirde başkasına zulmediyor gibi görünüyor ama aslında kendi nefsine kendi kendine zulmediyor. Bu ayetle sabittir. “nefsimize zulmettik” ayeti bunu ifade ediyor. Evet, gerçekten insan insana zulmederken hakikatte kendi kendine zulmetmiş oluyor. Bu da zalim kelimesinin aynı anda zıt bir mana ifade etmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle olduğuna göre insan mutlaka zulümden sakınmalıdır. Ayrıca her insan diğer insanın dengi veya zıddıdır. Bu da kendine zulmettiğinin başka bir delildir.
Abdulhakim Sonkaya / İnzar Dergisi – Nisan 2017 (151. Sayı)
Kur`an-ı Kerimde bazı lafızlar vardır ki tamamıyla zıt bir mana ifade der. Bu da Kur`an-ı Azimüşşan`ın en hayretlik ve hayranlık uyandıran güzelliklerindendir. Bundan bir katreyi arz etmemiz icap etti. Allah`a hamd olsun.
ÂBİD
Âbid, hem kul hem de hür manasındadır. Abid kul demektir. İnsan haklıdır. Çünkü hakkı bildiği ve hak ile davrandığı varsayılır. Bu nedenle hem hakka boyun eğer hem de hakkı üstün tutar. Bu da abd olarak insanı hem kul yapar hem de hür kılar. Binaenaleyh insanın abidliği hem hürriyet hem kulluktur. İnsan, kulluk etmediğinde yani sadece özgür olduğunda halksızdır. Halkasızdır. Başıboştur. Bu nedenle hürriyeti boştur, boşluktur. Öte yandan sadece kul olup hiç hürriyeti arzulamadığında da insan haksızdır. Kendinde hakkın gücünü ve onurunu görmez olur. Sadece boyun eğmeyi bilir.
KUL MU KÖLE Mİ?
Allah (cc) insanı halife olarak yaratmıştır. Bu nedenle köle olmasını istemiyor. Kul olmasını istiyor. Çünkü kölenin özgürlüğü yoktur. Bu nedenle onun aşkı özgürce olmaz. Oysa Hak Teâlâ insanın kendisine köle değil kul olmasını ister. Kula abd köleye ise rakabe denir. Bu nedenle Allah (cc) birçok kefarette köle-rakabe azat edilmesini buyurmuştur.
Hadiste insanın namazda kıyamda çok aziz durmasını buyurmuştur. Çünkü burada Hak adına ayakta olduğunu unutmamalıdır. Kayyum sadece Allah`tır. O da burada kuluna kıyam gücünü vermişse bunun tecellisine layık olacaktır. Zira Allah`ın halifesi olmak O`nun izniyle kaim makam olmaktır. Bu makamda kaim olanın da köle olması caiz değildir. Buna karşılık insan secdedeyken zilletin en alt mertebesini hissetmelidir. Çünkü burada insan sadece ve sadece kuldur. Halife değildir.
ADALET
Adalet zıt manası olan lafızlardandır. Hem denge hem de meyletme anlamındadır. Adalet kişiye hak ettiği muameleyi yapmaktır. Adalette hiçbir olumsuzluk yoktur. Ne olursa olsun, lehinde veya aleyhinde görünsün adalet kişinin lehindedir. Adalet birbirine zıt iki yöne sahiptir. İki taraftan birinin lehine meylederken diğerinin aleyhine meyleder. Ama herhalde adalet ıslah edicidir. Tadil eder. Adalet, bir tadilattır. Bozulmuş olanı ıslah eder. Eğri büğrü olanı düzelterek düzgün hale gelir.
ÂDEM
Âdem lafzı hem tek renk hem de çok renklilik gibi tamamen zıt bir manaya sahiptir. Âdem Halife olarak insanlığın bütün renklerini hakkın kendisine ait gördüğü için tek renk manasındadır. Fakat öte yandan Âdem halkın da babasıdır. Her renk ondandır. Her renk onundur. Ondan çok renkliliğin sadır olması gerekir ki çokluğun birliğini, birliğin çokluğunu ve de çeşitliliğini temsil etsin. O sadece tek bir renk olduğunda renksizleşir. Sadece çok renkli olduğunda karışır, karmaşıklaşır. Ahengini ve bütünlüğünü kaybeder.
Siyah bütün renklerin karışımıdır. Yani siyah bütün renkleri bünyesinde barındırır ama hiç birini göstermez. Siyah renk bütün renklerin kesişme noktasıdır. Beyaz ise renklerin ışığının kesişme noktasıdır. İşte âdem böyledir. Hem siyah hem beyaz hem de bütün renklerdir.
ÂLİM
Âlim zıt manalı lafızlardandır. Âlim ilim sahibi olan demektir ve cahilin zıddıdır. Âlimin ilmi arttıkça cahilliği artar. Çünkü ufku genişledikçe bilgisinin azlığına ve kısıtlılığına şahit olur. Bu da aynı anda hem âlim hem de cahil olması sonucunu doğurur.
Âlim malumat sahibi kimsedir. Malum meçhulün belirsizliğin zıddıdır. Buna göre insan malumat sahibi oldukça meçhul olur. Sır sahibi olarak toplum içinde bir meçhul haline gelir. Bu nedenle en çok meçhul olanlar en malumat sahibi olanlardır. Buna göre malumatı az olanın meçhul olma durumu da azdır.
Âlim, Allah`ın ismidir. O hem bilen hem de bilinendir. Fakat ne kadar bilinse de onu bilmenin sınırı ve sonu yoktur. Bu nedenle Allah (cc) sonsuz derecede malum sonsuz derecede sırdır.
BEKE
Beke ağlamaktır. Ama aynı zamanda ve aynı anda zıt manaya gelen tezatlı kelimelerdendir. Çünkü bir manası da şarkı söylemektir. Şarkı söylemek ve ağlamak da tezattır.
O hem güldürür hem de ağlatır.(Necm:43) güneş varken gök açıkken kâinatın yüzü gülüyor. Sonra gaym yani bulut toplanmaya başlayınca âlemi bir hüzün kaplıyor. Bulut yoğunlaştıkça ve morardıkça hüzün artıyor. Sonra bu hüzün ağlamaya dönüyor. İşte o zaman göğün gözyaşları yağmur olarak rahmet olarak yere iniyor. O zaman kurumuş toprak canlanmaya ve kabarmaya başlıyor. Sonra yerin yüzünde güller açıyor. Böylece hüzün rahmet oluyor. Bu nedenle Allah (cc) başka ayette “Gülüyorsunuz ama ağlamıyorsunuz”(Necm:60) yani aslında ağlamanız da sonuç itibariyle sevinç ve rahmettir. O da yüzün gülmesidir. Ya da siz ağlamayı gülmenin zıddı olarak görüp ondan kaçınıyorsunuz ama aslında o rahmetin sırrıdır.
SEMED
Semed zıt manalı lafızlardandır. Hem hüzün hem de sevinci ifade eder. “Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz, siz semed halindesiniz”(Necm:60) buyrulur. Yani hem neşeli hem de hüzünlüsünüz manasındadır. Çünkü semdin aslı gübredir. Toprak gübreliyse ona sadece güneş de yağmur da yetmez ayrı ayrı ikisi de lazımdır. Güneş açık havadır. Açık hava, güneşin çıkması adeta göğün gülümsemesidir. Yağmurun yağması için de göğün önce kapanık hüzünlenmesi sonra da gözyaşı dökmesi gerekir. Aksi takdirde sadece güneş yakar sadece yağmur boğar. Her zaman gülmek kalbi öldürür. Her zaman ağlamak insan tabiatını boğar.
EMÎN
Emin, zıt manalı lafızlardandır. Zira emin hem güvenen hem de güvenilendir. Emin hem tasdik eden hem de güven verendir. Bir kimse eğer emin olarak güvenilen olmak istiyorsa güvenmek zorundadır. Sadık olacak ki sadakat bulsun. Onaylayacak ki onaylansın. Güven verecek ki güvenilsin. Korku salmayacak ki, kendisi de güven duygusu yaşasın. Emanet ehli olacak ki toplumda itibar ve kıymet sahibi olsun. “O, Allaha inanır müminlere güvenir” buyrulur.
HAFİ
Kıyamet muhakkak atidir-her an gelmededir. Onu gizli tutuyorum ki-onu açıklıyorum ki her nefis yaptığının karşılığını görsün.(AHA)
Ayette geçen ihfa zıt mana ifade eden, "hem açığa vurulan hem de saklanan haber" manasındadır. Bu bağlamda örneğin şimşeğin parıltısına da "hafiye" denir. Zaten saklı şey gizli kalmaz. Mutlaka bir şekilde ortaya çıkar.
Hayata baktığımızda bu ayetin tecellisini net bir şekilde görürüz. Bazıları için kıyamet tamamen hatırda olmayan saklı bir şey iken bazıları için de hep hatırlanır. Demek ki burada hafilik kişinin şuuruna, basiretine ve uyanıklığına göre göreceli bir durumdur. Bazıları için kıyamet ve ahiret neredeyse tamamen gizili bir husus iken bazıları için de nerdeyse tamamen açıktır.
MÜSAVİ
Müsavi-siva zıt manalı lafızlardandır. Müsavi hem eşit hem de farklı manasındadır. “Rabbinin yüce ismini tesbih et. O ki yarattı ve tesviye etti.”(A`la:1-2) buyrulur. Ayeti kerimede geçen “sevva” tesviyeden gelir. Yani Allah (cc) her şeyi yarattıktan sonra bir de tesviye eder. Seviye, müsavat(eşitlik) ve istiva aynı köktendir.
Allah (cc), tesviye ederek düzeltir ve düzleştirir. O`nun tesviyesi hep hayır ve adalettir. Müsavattır. Eşitliktir. Fakat herkes sonucu kendi durumuna, amel ve makamına göre müşahede eder.
Allah (cc), arşa istiva etmiştir. İstivanın mahiyetini ancak Allah bilir. Fakat istivanın hükmünden nasiplenmek mümkündür. İstiva ile Hak Teâlâ, hükümete ve hükümranlığa dair insanlar için mesajlar vermiştir. Buna göre istiva ile Allah (cc), memleketinde her şeyi tesviye ederek müsavi kılmıştır. Tesviye, düzeltmek ve düzleştirmektir. Uyumsuz ve faydasız fazlalığı izale ederek ve eksiği tamamlayarak ıslah etmektir. Barıştırmaktır. Bu tesviyeye gönülden uyan düzelir, ıslah olur. Bu tesviyeye uymayan düzleşir, terbiye olur. Olmadı en sonunda düz olur, yerle bir olur. Allah (cc), azgın Semud kavmini de tesviye etti. (Şems:14). Fakat onlar bu tesviyede müsavi olmayı, adil olmayı kabul etmediler. Seviyelerini adaletle değil, azgınlıkla yükseltmeye çalıştılar. Bunun sonucu olarak Allah (cc), onları tesviye etti. Fakat bu tesviye onları düzeltmedi, düz etti. Buna göre gönülden Hakkın tesviyesine boyun eğen kimse düzelir. Zorla uyan ise düzleşir, düz olur. Böylece sonuç itibarıyla adalet ve müsavat tahakkuk eder.
Allah (cc) arşa istiva ettiği için O`nun mülkünde her şey müsavidir. Hak ve adalet açısından aynı seviyededir. Bu bağlamda üstünlük mekânda değil, imkân ve mekânette yani konumdadır. Bütün insanların kıvamı aynıdır ama kıymetleri farklıdır. Allah`ın tesviyesiyle ileri giden azgınların seviyesi düşürülür. Muttakilerin de seviyesi yükseltilir. Böylece Allah`ın mülkünde istivaya bağlı olarak adalet tahakkuk eder.
Psikolojik, sosyolojik, ekonomik, siyasi, bireysel ve toplumsal bütün sorunların çözümü ancak tesviye ile olur.
ZALİM
Zalim zıt manalı lafızlardandır. Zira zulmeden kimse zahirde başkasına zulmediyor gibi görünüyor ama aslında kendi nefsine kendi kendine zulmediyor. Bu ayetle sabittir. “nefsimize zulmettik” ayeti bunu ifade ediyor. Evet, gerçekten insan insana zulmederken hakikatte kendi kendine zulmetmiş oluyor. Bu da zalim kelimesinin aynı anda zıt bir mana ifade etmesi sonucunu doğurmuştur. Böyle olduğuna göre insan mutlaka zulümden sakınmalıdır. Ayrıca her insan diğer insanın dengi veya zıddıdır. Bu da kendine zulmettiğinin başka bir delildir.
Abdulhakim Sonkaya / İnzar Dergisi – Nisan 2017 (151. Sayı)
12-04-20170 Yorum