Dünya Turizm Örgütü’nün verilerine göre dünya genelinde her yıl yaklaşık 300 milyon turist inanç merkezli olarak hat etmektedir. Bu seyahatlerle yaklaşık 20 milyar $ büyüklüğünde ekonomik bir pay oluşmaktadır. Bu istatistiklerle, inanç turizm alternatif bir turistik ürün olarak ülke gelişimi için gelir potansiyeli oluşturacaktır. Ayna Dünya Turizm Örgütü yapılan bu araştırmalarla inanç turizminin de içinde bulunduğu Turizm hareketlerinin 2020 yılında artacağını öngörmüştür (Zengin, 2010)
Eski çağlardan günümüze kadar güncelliğini ve gizemini koruyan nadir olaylardan biri de Nuh Tufanı ve Tufan sonucu geminin içindekilerle birlikte nerede karaya oturduğudur. Üç büyük semavi dini temsil insanların sürekli ikamet erik İleri, çalıştıktan ve her zamanki ihtiyaçların karşıladıkları yerlerin dışında. Yerleşmemek ve ekonomik anlamda gelir ke etmemek şartıyla, dinlenme, eğlenme, merak, spor, sağlık, kültür, deneyim kazanma, akrabaları ziyaret etme, kongre ve seminerlere |kanılma, dini ibadetlerini yerine getirme gibi kişisel nedenlerle, ya da toplu olarak yaptıkları seyahatlerdir. Bu seyahatlerin turizm faaliyeti sayılabilmesi için, turistlerin gittikleri yerlerde en az bir gece konaklama ve turizm işletmelerinin ürettiği mal ve hizmetleri talep etmeleri gerekmektedir, Böyle olmakla birlikte günümüzde turizm trendinde yaşanan değişimler, turistlerin dinlenmek ve tatile gitmek eğitim ve bilgi seviyesini arttırmak, dünya görüşünü geliştirmek ve yeni yerler keşfetmek onların tarihi, varsa biçimi ve kültürü hakkında sahibi olmak, dini gereklerini bilgi yerine getirmek, dini alanları ziyaret ederek manevi huzur aramak gibi motivasyonlara bağlı olarak güdülendiklerini ortaya koymaktadır.
PROF. DR. FARUK KAYA
Geçmişten günümüze turizmle inanç arasında yakın bir ilişki olmuştur. Çünkü erken dönemlerden beri inanç, seyahat için güçlü bir motivasyon kaynağı olmuştur. Turizmin gelişmesinde çok sayıda olgu, durum ve koşul etkili olmaktadır. Bu faktörlerin dışında turizm, gelişimini sayısız psiko-sosyal motivasyonlara borçludur ki, bunlar arasında en önemli olanlardan biri dini motivasyonlardır (Vukonic, 1996). Dini
Kerim'in yanında eski çağlarda yaşamış olan önemli kültürlerin pek çoğunda karşımıza çıkan Büyük Tufan-Nuh Tufanı hakkında antik kaynaklardan modern bilime değin çeşitli görüşler ortaya atılmaya ve geminin nerede olduğu konusu ile bulunması için her dönem çok çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Ağrı Dağı pek çok insanın düşüncesinde Nuh'un Gemisi ve tufan ile özdeşleşmiştir. Ayrıca 1959 da keşfedilen ve günümüze değin pek çok araştırmacının ilgisini çeken Doğubayazıt ilçesi Telçeker köyündeki gemi biçimli yapı yapının da Nuh'un Gemisi olduğuna dair iddialar güncelliğini korumaktadır. Bu potansiyel değerlendirildiğinde Ağrı ili inanç turizmi açısından ülkemizin önemli desti nosyonlarından biri haline gelebilir ve inanç turizmi için Türkiye gelen yabancı turistlerin sayısı inanılmaz derecede artabilir.
Bu çalışmayla yüksek turizm potansiyeli- ne ragmen hak ettiği ölçüde değerlendirilemeyen Ağrı Dağı'na bir kez daha dikkatleri çekmek, bu dağın yüksek turizm potansiyelinin hak ettiği ölçüde değerlendirilmesine yönelik öneriler geliştirmek, Ağrı Dağı ve Telçeker köyündeki Gemi biçimli nesnenin (Nuh'un Gemisi olduğu iddia edilen yapı) ülkemizin tanıtılması öncelikli dağcılık ve inanç turizmi alanlarından biri olarak ele alınmasını sağlamak, bu konuda ilgili ulusal, bölgesel ve yerel kurum ve kuruluşlar nezdin- de farkındalık oluşturmayı amaçlamaktayız,
AĞRI DAĞI
Dünyadaki başlıca turizm kaynaklarından biri olan dağlık alanlarda, turizm hızla gelişen bir olgu olmasına ve ülkemizde bu alanda değerlendirilebilecek birçok dağ bulunma- sına rağmen, bu sektörde yeterli gelişmenin sağlanamadığı dikkati çekmektedir. Özellikle dağcılık açısından tatmin edici bir yüksekliğe sahip olması ve kutsal kitaplarda geçen Nuh Tufanı ile ilişkilendirilmesinin yanı sıra, görsel manzarası ve 5137 m. yükseltisi ile yüksek irtifa tutkusunun en iyi yaşandığı, gizemli, heybetli ve sayışız efsanelere konu olmuş Ağrı Dağı ülkemizin önemli turizm potan eline sahip dağlarının başında gelmektedir.
Ağrı Dağı bütün dünyada kendisi kadar yüksek ve hatta kendinden çok daha yüksek dağlardan daha fazla bilinmektedir. Bunun başlıca üç nedeni vardır, Birincisi, heybetli oluşudur. Ona bu görünümü veren kaidesin den itibaren 4300 m yükselmesi ve ülkemizdeki aynı tarzda oluşan dağların tersine başının sivri olmasıdır. Bu nedenle kimse Ağrı'nın zirve noktasını bulmakta güçlük çekmez. Çünkü yakın çevresinde rakip olacak hiçbir doruğun bulunmaması Ağrı Dağı'na muhteşem bir görüş alanı sağlar
İkincisi, dağcılık yönünden tatmin edici olmasıdır. Dağın yıkılması kolay olan güzergahları olduğu gibi nitelikli dağcıların aradıkları zor güzergâhlar da mevcuttur. Tırmanış mesafesinin yüksek olması ve çıkışın başladığı yere kadar motorlu araçlarla gidilebilmesi de çok önemli bir avantajdır. Çoğu ülkelerde dağın kaidesine varılabilmesi için günler ce yürümek gerektiği halde, Ağrı Dağı'na ulaşmak Doğubayazıt ve Iğdır şehirlerindeki uygun kara ve hava ulaşımı sebebiyle oldukça kolaydır
Ağrı Dağı'nın zirvesi tamamen kar ve buzullarla kaplıdır. Bu nedenle dağın zirvesinde merkezi bir kraterin olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Kar buzullar dağın güney yamacında 4500, küre yamacında ise 4000 metreden başlar Dağın zirvesini takke seklinde örten bunlar 4800 metreden itibaren vadi içerisine bazı yerlerde yaklaşık 3500 metreye kadar sarkarak vadi buzulu şeklini almıştır Vadi içerisine yerleşen buzulların bir kısmı Dağı zirvesinin hemen güneyindeki, vadisinde olduğu gibi) yamaçlardan dökülen buzul kaya ve topraklarla üzerleri örtülerek dip buzulu şeklini almışlardır. Zirvede yaklaşık 10 km alan kaplayan örtü buzulu, ayni zamanda Türkiye'deki en geniş aktüel buzul alagün oluşturur
Dağın doruğunu da içine alan geniş bir alan buzlarla kaplıdır. Takke buzulu olarak bildiğimiz bu buz örtüsü milyonlarca yıllık bir geçmişe sahiptir Ağrının buzulları 3500 metreden itibaren başlar. Tepe tamamen buzlarla kaplıdır. Takke buzulu kuzeyde 4200 metreye kadar iner. Buzulların kalınlığı yer yer 50 metreyi bulur.
Türkiye'nin en yüksek dağı (5137 m.) olan Ağrı Dağı aynı zamanda Avrupa, Kafkaslar ve Ortadoğu'nun da ikinci büyük dağıdır. Böyle olmakla birlikte, Avrupalılar Asya anakarası içinde görmeleri nedeniyle, bu daği Avrupa'nın en yüksek dağı olarak varsaymazlar Doğu Anadolu bölge sinin simgesi olarak düşünülen bu dağ için değişik kaynaklarda, farklı yüksekliklerden söz edilir. Örneği 5165, 5123, 5122, 5112 ve 5137 m gibi. Ancak gerek DIE kaynakları ve gerekse HGK Türkiye haritalarında bu yükselti değeri, 5137 m. olarak verilmektedir.
HGK değerlendirme sonuçlarına dayan ması nedeniyle en doğru verinin bu olduğu kanısındayız.
Ağrı Dağını çekici hale getiren özelliklerinden biri de bu buz örtüsüdür. Buzul örtüsü dağın güney yamacında doruktan aşağıya çağlayandan akıyormuş gibi sarkarken, kuzey ve kuzeybatı yamaçlarında kat kat yükselerek görkemli bir görüntü sergiler. Doğusunda buzulların Dağın adeta büzülmüşçesine doğu- metre yükseltiye kadar çekilmişken, hatsında Kup Gölü bölgesinde 3400 metreye kadar uzanır. Batılı araştırmacılar Nuh'un Gemisi'ni çoğunlukla bu bati buzulunda aramışlardır.
Ağrı Dağı, jeolojik-jeomorfolojik niteliklerinin yanı sıra, tufandan sonra H. Nuh'un gemisine ev sahipliği yaptığı inanışından dolayısıyla da efsanevi kimliğimle ön plana çıkan bir dağdır. Yüzyıllardır gezginlerin, bilginlerin kişi ve kavimlerin dikkatinden kaçmayan Ağrı Dağı, ülkemizde ve dünyada türkülere, efsanelere, araştırmaya, sinemaya, şiire ve mitolojilere en çok konu olan dağdır.
Gerçekten Ağrı'da Hz. Nuh'un Gemisinin kalıntıları var mıdır, yoksa batılı bir grup araştırmacının ileri sürdüğü bu gemi söylencesi bir hayal ürünü müdür? Bu sorulara gerçekçi ve bilimsel cevaplar bulabilmek için buradaki devasa bu yapılan yakından incelemek gerekir. Nitekim bu buz yapıları sürekli hareket halindedirler. Sıcaklık ve mevsim değişikliklerinden dolayı eriyerek ya da yağan karlarla hacim kazanarak etkilenmezler. Aynı zamanda uzama daralma ve kasılma biçiminde tepkiler de gösterirler. Ancak söz konusu bu hareketlilik buzulun tüm katmanlarında eşit ve sürekli olmaz. Hareketliliğin buzulun tüm katmanların- da aynı düzeyde olmayışı beraberinde başka bir oluşumu da meydana getirir Kimi alanlar gevşeyip sarkarken kimi alanlar daralıp daha sık dokular oluşturur. Başka bir ifadeyle bu birbirine zıt gelişmelerin doğal bir sonuca olarak buz kristallerinin sıkıştığı bölgelerde buzul yeşile ya da maviye çalan bir ton alırken, çözülen ya da gevşeyen bölgelerde taze yağmış kar gibi beyaza çalar. Buzlu alanlardaki bu farklı oluşumların zaman zaman yan yana ve iç içe oluşmasıyla, buzulların derinliklerinde öylesine ilginç motifler meydana gelir ki, buzulların bu özelliğini bilmeyen, bu görüntülerden değil Nuh'un Gemisi, daha renkli ve zengin nesneler varmış sonucuna ulaşabilir.
Avrupa'nın en yüksek noktası ola yanında zirvesinde de ülkemizin en birik buzulu bulunmaktadır. Ağrı Dağı'nın bulunduğu coğrafyada paletliktik çağından günümüze dek birçok medeniyet yaşamıştır. Huriler, Urartular, Hun’lar. Araplar, Selçuklular, İlhanlılar, Harzemşahlar, Timuroğulları, Safaviler, Çıldır oğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve sonrasında 1514 de Çaldıran zaferi ile Osmanlılar yerleşmiştir.
NUH'UN GEMISI KALINTILARI VE İNANÇ TURİZMİ AÇISINDAN AGRI DAĞI
Eski çağlardan günümüze kadar güncel- ligini ve gizemini koruyan nadir olaylardan biri de Nuh Tufanı ve Tufan sonucu geminin içindekilerle birlikte nerede karaya oturduğu dur. Üç büyük semavi dini temsil eden kutsal kitaplar yanı sıra eski çağlarda yaşamış olan önemli kültürlerin pek çoğunda karşımıza çıkan Büyük Tufan-Nuh Tufanı hakkında an
İlk tırmanışın ardından batılı ülkelerin Ağrı Dağına olan ilgileri günümüze değin sürmektedir. Nitekim 1969 da Ay'a ilk ayak basan dünyalı unvanını kazanan Amerikalı astronot Neil Armstrong bile 1982 Haziran ayında Türkiye'ye gelip Ağrı'ya tırmanmıştı. Yakın geçmişte ise Amerikalı astronot J.T. IRVİN birkaç defa dağa tırmanarak gemiden kalma parçalar bulduğunu iddia etmiştir. Ancak bütün bu iddialara karşı Nuh'un Gemisi'nin kalıntılarının nerede bulunduğuna dair şimdiye kadar gerçekçi bir delil ortaya konulamamış oluşu da ayrıca dikkat çekicidir. Türkiyeli dağcıların Ağrı’ya ilk tırmanışları Cumhuriyet Dönemi'nde gerçekleşmiştir. Dağın doğusundan, Serdarbulak koyağından gelerek Mıx Tepe rotasını izleyen Binbaşı Cevdet Sunay 15 subay ve 50 erle birlikte 1937'de Ağrı Dağı'nın zirvesine ulaşmıştır.
FARKLI DİLLERDE VE DİNLERDE AĞRI DAĞI'NIN ADI
Gerek bati ve gerekse İslam dünyasında Ağrı Dağı, çok iyi tanınan ve özel ilgi olduğu konusu ile bulunması için her dönem çok çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Böyle olmakla birlikte özellikle Ağrı Dağı pek çok insanın düşüncesinde Nuh'un Gemisi ve tufan ile özdeşleşmiştir. Ancak yapılan pek çok araştırmaya karşın, bu durumu kanıtlayacak somut bir arkeolojik belgede henüz ulaşılamamıştır. Sadece bazı jeolojik oluşumların bir kanıt olabileceği ileri sürülmüştür.
Tevrat'ın Tekvin kitabında anlatılanlara göre Tutan, insanların yoldan çıkmalarının neticesinde Allah tarafından takdir edilen bir cezadır. Tufan başladığında verin kaynakla rindan yeryüzüne sular fışkırmış ve gökler- den aralıksız bir şekilde yağmur yağmıştır. Zamanla sular iyice yükselmiş ve yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok olarak sadece Nuh'la birlikte gemidekiler sağ kurtulmuştur. Tevrat'ın nakline göre sular yüz elli gün boyunca yeryüzünde kalmıştır. Sonra Allah Nuh'u ve gemidekileri kurtarmak için bir rüzgâr estirmiş ve sular alçalmaya başlamıştır. Akabinde de yerden çıkan sular ve gökten
Tevrat'ın bu şekilde naklettiği Tufan kıssası Kur'an'daki anlatılan kıssayla birçok noktada benzerlik göstermektedir. Kur'an'a göre Hz. Nuh, kavminin arasında 950 yıl kalarak tebliğde bulunmuştur (Ankebut, 29:1-4). Fakat bu uzun süreye rağmen kavmi inatla iman etmeye yanaşmamıştır. Hz. Nuh gece gündüz durmaksızın tebliğe devam edip halkı ikna etmeye çalışmışsa da netice alamamıştır (Nuh 71-5-9). Allah. Hz. Nuh'a insanların inanmayacaklarını bildirmiş ve gemiyi yapmasını emretmiştir (Hud, 11:36-37).Ge minin yapımı bittiğinde Allah, hayvanlardan erkek ve dişi birer çift alarak ailesiyle birlikte gemiye binmesini emretmiştir. Ardından da yerden kaynakların fışkırması gökten de aralıksız yağmurların yağmasıyla Tufan meydana gelmiştir.
Tufan'ın, insanların günahları sonucun da bir ceza olarak verilmesi hem Tevrat'ın hem de Kur'an in verileriyle örtüşmektedir.
Kutsal kitapların yanında tufan, ile ilgili bir özellik olarak sadece isimler farklı olarak üzere Sümer, Babil, Grek, Hint, Britanya som Galler Bölgesi, İskandinav ve Çin Efsanelerinde de geçmektedir.
Tufan konusunda yapılan jeolojik, arkeolojik ve tarihi araştırmalar, Büyük Tufanın gerçekte Kuran Kerimde anlatıldığı şekilde meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Eski çağın uygarlıklarına ait tabletlerde ve araştırmalrda elde edilen birçok tarihi bulguda tufan olayı kişi ve yer isimleri farklılık göster: se de çok büyük benzerliklerle anlatılmış ve "itaatkâr olmayan sapkın bir kavmin başına gelenler" bir ibret sahnesi olarak çağdaşlarına yansıtılmıştır.
Nuh Tufan'ının gerçekte nerede yaşanmış olabileceği konusunda ise yapılan derin araştırmalar sonucu ortaya konulan arkeolojik veriler, olayın daha çok Mezopotamya’da yaşanmış olduğunu göstermektedir. Bu bölge tarihte bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlıkların yeşerdiği bir bölge olmasının yanında
Tevrat İbranice metninde Nuh’un gemisinin "Harey Ararat (Ararat Dağlar)" üzerine oturduğu belirtilmektedir. Ararat, bugün popüler kültürde Ağrı Dağı olarak kabul edilmektedir. Muhtemelen bölgedeki en yüksek dağın Ağn Dağı oluşu Tufan sonrası geminin ilk oturacağı mevki olarak düşünülmesinden etkili olmuştur.
Tevrat 'ta Ararat olarak geçen isimlendir me Asur kaynaklarında Urartu olarak zikredilmiştir. Bilindiği gibi "Uruatri (Urartu) adı, bu topluluğun güneyde can düşmanı olan Asur Krallığı tarafından verilen bir isimdir. Urartu adi bir topluluğun adı değil, "dağlık salke anlamlar kullanılan coğrafi bir deyimidir". Dolayısıyla kutsal kitap Tevrat ta bu bölgeye "Hari Ararat"admin verilmesi bir tesadüf eseri değil, Asur Krallığı'nın çivi yazılı belgelerinde geçen "Urartu" kelimesinden beri süregelen bir deyimdir. Yani Tevrat'ta geçen *+-tadi, M.Ö. IX. ve VI. yüzyıllar arasında bayta Doğu Anadolu Bölgesi olmak üzere, Kafkasya ve Kuzeybatı Iran bölgelerinde çok güçlü bir krallık kuran Urartu’nun İbranice adıdır (Belli, 2009,55-56).
Türkiye-Iran transit yoluna 3.5 kom mesafededir. Nuh Tufan sonucunda karaya oturan geminin ve Nuh'un kayıp kenti Naxuan bu çevrede bulunduğu öne sürülmektedir. Kutsal gemi ve Nuh’un kayıp kenti Naxuan arama çalışmaları uzun zamandan beri sürdürmektedir. Başta ilk astronotlardan I TIRVIN olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'nden bir grup araştırmacı söz konuşma sahayı uzun yıllardan beri incelemektedirler.
Bu yapı HGK Harita Mühendisi olarak çalışan Yüzbaşı İlhan Durupınar tarafından ilk olarak 11 Eylül 1959 da keşti edildi. Yüzbaşı Durupınar Doğubayazıt ilçesinin haritası yapmak için Ağrı Daği bölgesinde çekilen 10.000 hava fotoğraflarını incelerken, Telceker (Surbehan) ile Uzengili (Meşar) köyleri arasında çekilen fotoğraflardan birinde daha önce hiç karşılaşmadığı bir gemi seklini fark etti. Teknik olarak bir turlu adlandıramadığı bu minik kıvrımın harita yapımında kullanılan cihazlarla üç boyutlu görüntülerini ve birebir ölçülerini aldı. Elde edilen veriler bu Dicle ve Firat nehirlerinin arasında yer alan nedeniyle coğrafi konum olarak büyük bir baskına uygun bir yapıyı da göstermektedir. Günümüzde de birçok Hristiyan Ağrı Dağı’nın, insanlığın çoğunu yok eden ilahi bir su baskın arasında. Nuh’u dünyadaki her hayvan türünden bir çifti içine alarak selamete ulaştıran, Nuh'un gemisinin son dinlenme veri olduğuna inanıyor
Nuh Tufanının ve Nuh'un Gemisinin nerede olabileceği konusunda antik kaynaklardan günümüze, çok çeşitli görüşler bulunmaktadır Bu görüşler altı başlık altında toplanmaktadır
John Larsen, Nuh'un Gemisi Projesi adlı araştırmalarını açıkladığı çalışmasında şu ifadelere: ver vermektedir. "Gemi kalıntıları, şimdi deni seviyesinden yaklaşık 2000 metre yükseklik yer almaktadır. Mercan ve kabuklu denize rastlamanın yanı sıra yalnızca Ararat Dağlan değil, aynı zamanda tüm dünyayı kaplayan deniz sedimanları da onların cenazesiyle sularına tanıklık ediyor. Doğu Türkiye'nin geleneksel jeolojik haritaları ve bu haritaları açıklayan raporlar, Ararat Dağlarında bulunan tortul kayaçların ve fosillerin Eosen dönemine ait olduğunu ortaya kovmakta
Hacamatan anda, 1961 yılında Hayat Dergisi adana sor komutu bölgeye ünlü fotoğrafçı Ara Güler giderek belirtilen alanda daha önce Durupınar tarafından keşfedilen gemi şeklindeki bu nesneyi çektiği fotoğraflarla tüm dünyaya tanıtır. Hayat Dergisi de yayınlanan haberi okuyan Tennessee li Ron Wyatt, Durupınar Sitenin daha fazla araştırılması gerektiğine inanan araştırmacılardan biriydi. Bölgede olan ilgisi devam eden Ron Wyatt, çeşitli araştırmalara başladı ve 1980'lerde yapıyı yere nüfuz eden radar ve diğer kapmanlar kullanarak taramayı başardı. Bu araştırmalarını ilk baskısını 1989 yılında yaptığı Discovered, Noahs Ark! adlı kitapta toplayarak yayınladı. Bu kitap özetle büyük bir geminin yapısını ortaya çıkaran elektronik tarama sonuçları ve ilgili yorumları içermektedir.
Bu araştırmada kısaca şu bilgiler yer almaktadır. Radarın derinlemesine nüfuzu Sİmurg olsa da, bu araştırmalardan elde edilen veriler, Durupınar Site olarak bilinen sahadaki gemi seklinin iddia edildiği gibi doğal bir yapı olmayıp, gösterdiği simetri ev düzen ile aynı jeolojik raporlardan, sedimanter kayaçların ve fosillerin biriktirilmesinin ardından, bu alandaki deniz seviyesinin erken miyosen dönemine kadar gerilediği ve daha sonra çekilmek suretiyle giderek ortadan kaybolduğu da anlaşılmaktadır. O zamandan beri bu alan bir daha asla sular altında kalmadı. Ancak evrimciler, dünyanın milyarlarca illik olduğunu ve Ararat Dağları kaplayan suyun son izinin nihayet ortadan kaybolduğu Miyosen döneminin sözde 20-24 milyon yıl önce olduğunu iddia ediyorlar. Bu yasal doğru olabilir? Geminin büyüklüğünde bir geminin Ararat Dağları’na sürüklenip, meycut deniz seviyesinden 2000 metre yükseklik te su bulunmadan karada koşması fiziksel bir imkansızlık olurdu. Oysa gemi milyonlarca yıllık değil. Geminin dinlendiği fosiller ve tortular, Gemiyi o alana taştan aynı su ile biriktirilmiş olmalıydı O zaman yapılabilecek tek sonuç, yeryüzünün yaratılışının ve onun su altında kalmasının İncil'de tanımlandığı gibi büyük bir küresel büyüklükte sel olduğu gerçeğidir. Bu, Mukaddes Kitabın öğrettiği ve görülen kanıtlarla eşleştiği üzere, dünyanın gerçek yaşını 6000 yıllara yerleştirir" (Lar- sen 2019).
Farklı zamanlarda derinlemesine görüntüleme çalışmaları yapan Ron Wyatt ve John Larsen. Durupınar Site olarak da adlandırılan Doğubayazıt Telçeker köyü civarındaki yapının doğal bir yapı olmadığını aksine insan eliyle inşa edilmiş bir gemi olduğunu ve bu gemi ölçülerinin de kutsal kitaplarda belirtilen Hz. Nuh'un Gemisi ile aynı boyutlarda olduğunu ifade etmektedirler. Ancak özellikle ilk kez bu nesneyi üç boyutlu olarak görüntüleyen Larsen bu gemiye Hz. Nuh'un gemisidir demek için oldukça erkendir. Burs da bir geminin olduğu kesin ama bu geminin Hz. Nuh'un gemisi olup olmadığını anlaşılması için daha çok bilimsel çalışmaların yapılması gerektiğini ifade etmektedir.
Ağrı Dağı'ndan sonra ilimiz sınırları için de yer alan ve gemi biçimli bir siluet şeklinde Telçeker bölgesindeki heyelanlı alanda yer alan yapının da gemi olduğuna dair kanıtlar ortaya çıktıkça Nuh'un Gemisi ile ilgile- nen araştırmacılar ve bilim insanlarının bu bölgedeki araştırmaları gün geçtikçe daha da Artacak ve gerçekler gün yüzüne çıkacaktır. Telçeker köyündeki bu yapının gemi olduğuna dair üç boyutlu radar görüntülerinin son zamanlarda (Kasım 2019) ulusal basında yoğun olarak yer alması gözlerin bir kez daha Ağrı'ya çevrilmesine yol açmıştır. Bu fırsatın mutlaka değerlendirilmesi için ülkemizdeki