AP'NİN MÜZAKERELERİN DONDURULMASI KARARI
Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na ortaklık başvurusu yaptığı 1959'dan bu yana yaklaşık 60 yıllık AB macerasında inişli çıkışlı dönemler yaşanmıştır.
En önemli kırılma 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşanmıştır. AB ülkelerinin görüntüde darbe girişimi karşısındaki suskun tavrı veya darbe teşebbüsünü kınamadaki isteksizlikleri; gerçekte ise darbecileri desteklemeleri bu kırılmanın en büyük nedenidir. Bu fiili durum ilişkilerin kopma noktasına gelmesine neden olmuştur.
Daha önce içteki statüko ile mücadelede güçlü durmak için girilen Avrupa Birliği üyelik sürecinin devamında gelinen şu aşamada bir fayda görünmemektedir. Avrupa Birliği'nin kendi içinde yaşadığı ekonomik ve siyasi krizler, Türkiye'yi asla üye yapmayacakları gerçeği ve düşmanca tavırları göz önüne alındığında bu süreci bitirmenin en doğru seçenek olduğu anlaşılacaktır.
Avrupa ülkeleri ve uluslararası kuruluşlarla hakkaniyete uygun karşılıklı menfaat çerçevesinde ilişkiler geliştirilebilir. Avrupa Birliği yerine İslam âlemine yönelmek ve ortak ticaret, ortak para birimi ve sınırların kaldırılması ile uzun vadede tam anlamıyla birleşmeyi hedefleyen bir birliktelik kurmak gerekmektedir.”
EKONOMİK GELİŞMELER
Son zamanlarda meydana gelen küresel düzeydeki gelişmeler, ekonomi üzerindeki etkisini daha fazla hissettirmeye başlamıştır. ABD'de Trump'ın seçilmesinin global ekonomiye etkisi her tarafta görülürken, özelde ise AP'nin Türkiye'nin müzakere sürecini geçici olarak dondurmayı tavsiye eden kararının ülkemiz ekonomisine yansıması hissedilir seviyeye çıkmıştır.
Daha önce galiplerin tekelindeki ekonomik düzenden sonra 2. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Yeni Dünya Düzeninde siyasi düzen de galiplerin tekeline geçmiştir. Uluslararası ekonomi ve ticareti idare eden/yönlendiren kurumlar, birkaç ülkenin hatta birkaç çok uluslu aile şirketinin hegemonik etkisine girmiştir.
Bu kesimler çıkarları doğrultusunda küresel çapta siyaseti dizayn etmek için etki alanlarında bulundurdukları spekülatörler ve farklı aktörler üzerinden dünya ve özellikle de ekonomileri yeni gelişen ülkelerin piyasaları ile oynayabilmektedirler. Dolar, rezerv para olmaya devam ettiği sürece, para arzı ile cebimizdeki paranın değeriyle oynamaya, emeklerimizi ve kaynaklarımızı sömürmeye devam edeceklerdir. Bu durumdan çıkışın yolu, doları rezerv para olmaktan çıkarmak ve paranın değerini altın rezervine göre belirlemektir.
Son zamanlarda para hâkimiyetinin birkaç ülkenin tekelinden çıkması için dillendirilen "altın" standartlı bir para sistemine geçiş talebi, siyasi konuların yanında, ekonomik küresel sistemden de şikâyet ve rahatsızlıkların su yüzüne çıktığının göstergesidir.
Ülkemizde son zamanlarda meydana gelen dövizdeki tırmanış ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen gelişmelerin iç kamuoyunu tedirgin ettiği bir gerçektir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısızlığını hazmedemeyen güçler, ekonomik savaş araçlarını devreye koymaktadırlar. Hükümet, kriz tellallarına fırsat vermeden ve reel ekonomiyi daha fazla dalgalara maruz bırakmadan makul ve seri bir şekilde güven tesisine odaklanmalı ve ekonominin dışardan müdahalelere karşı mukavemetini artırmalıdır.
Reel ekonominin temel sıkıntılarının yaklaşık iki yıldır doğru ve zamanında teşhisinin yapılmadığı ve sıkıntıların adeta ertelendiği gerçeği göz önünde bulundurularak devletin düzenleyici görevi etkin bir şekilde devreye sokulmalıdır.
Gelir adaletsizliğini sürekli artıran haksız rekabet ve tekelciliğin önüne geçilmelidir. İşsizliğe kalıcı çözümler bulunmalı; sanayi, hizmet, ticaret ve tarım gibi sektörlerin sorunlarına acil çözümler bulunmalıdır.
ARAKAN'DA MÜSLÜMANLARI HEDEF ALAN VAHŞİ SALDIRILAR
Uzun yıllardır Myanmar hükümetinin zulümlerine maruz kalan Arakan'daki Müslüman Rohingyalılar, yörenin kadim halklarından oldukları halde Myanmar hükümeti, Müslüman Rohingyalılar'ın Bengal asıllı olduklarını iddia ederek dışlamakta ve insani tüm haklardan mahrum bırakmaktadır.
Evlenme, çocuk sahibi olma, çalışma, eğitim, sağlık, mülkiyet gibi bütün temel haklardan yoksun olan Rohingya Müslümanlarına yönelik dönem dönem şiddetlenen saldırılar gerçekleştirilmekte, bu saldırılar sonucu yüzlerce Müslüman katledilerek yüz binlercesi de yerinden yurdundan edilmektedir.
Son birkaç haftadır, Arakanlı Müslümanlara yönelik hem havadan hem karadan kapsamlı bir operasyon düzenleyen Myanmar ordusu, Müslüman köylerine saldırmakta, köyleri ateşe vermekte, camileri içindekilerle birlikte yakarak insanlığa karşı suç işlemektedir.
Kadın ve çocuklar bile diri diri yakılmakta, kadınlar toplu ve sistematik tecavüzlere uğramaktadırlar. Soykırıma maruz kalan Müslüman Arakanlıların bu dramı karşısında uluslararası kuruluşlar kıllarını dahi kıpırdatmamaktadırlar.
Arakan'da yaşanan bu vahşet karşısında İslam ülkeleri mevcut durumlarını bir kez daha gözden geçirmeli; aralarındaki ihtilafları bir kenara bırakmalı ve birbirleriyle değil, birliklerinin sağlanmasının önündeki engellerle uğraşmalıdırlar.
SİİRT'TE YAŞANAN GÖÇÜK FACİASI
Siirt-Şirvan ilçesi Maden Köyü'ndeki bakır madeninde 17 Kasım'da meydana gelen heyelan sonucu toprak altında kalan işçilerden şu ana kadar on iki işçinin cesedine ulaşılmış, geriye kalan dört işçiyi arama çalışmaları devam etmektedir.
Olay mahallinde incelemelerde bulunan Genel Başkan Yardımcımız Dr. Aydın Gök başkanlığındaki heyetimiz, kurtarma çalışmalarını yürüten yetkililer, işçiler ve işçi yakınlarıyla görüşüp kurtarma çalışmalarını yerinde izlemiştir.
Yaklaşık dört ay önce de aynı madende ufak çapta bir heyelanın meydana geldiği, son olay öncesi yağmurla birlikte daha büyük bir heyelan riskinin oluştuğunun görüldüğü ve dillendirildiği, buna rağmen önlem alınmadığı bilgisi bizzat madende çalışan işçiler tarafından heyetimize nakledilmiştir.
İlgili bakanlıkların son yıllarda işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili almaya çalıştıkları tedbirler iş kazalarının, işçi yaralanmaları ve ölümlerinin önünü alamamış; çıkarılan yasalar ve alınan tedbirler büyük oranda formaliteden öteye geçememiştir. Bu tür faciaların sıklıkla yaşandığı ve ağır bedellerin ödendiği bir vasatta, devletin de işverenin de olaya salt maddi kazanç gözüyle bakması, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda ihmalkâr davranılması hiçbir şekilde kabul edilemez.
Şirvan'daki maden kazasıyla ilgili olarak başlatılan soruşturmanın titizlikle yürütülmesi, olayda ihmali veya sorumluluğu bulunanlardan hesap sorulması gerekmektedir. Ayrıca mağdur ailelerin maddi-manevi mağduriyetleri giderilmeye ve acıları hafifletilmeye çalışılmalıdır.
Bu elim kazada hayatını kaybedenlere bir kez daha Cenâb-ı Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyor ve halen göçük altında bulunan işçi kardeşlerimizin bir an önce çıkarılmalarını diliyoruz.
HÜDA PAR GENEL MERKEZİ